Daracık ve penceresiz mutfağımızın en ışık almaz, kuytu köşesinde konuşlandırılmıştı. Arkası kapalı, iki yanı ve önü incecik, tül gibi bir telle kaplanmıştı; haşarat şürekası içine giremesin diye!.
Testi en yakın komşusuydu. Aşınmış ahşap aksamı bordomsu rengiyle aileden biri gibiydi; yalın, temiz ve yüce gönüllü..
Son kira evimizde küçük de olsa pencereli bir mutfağa terfi etti!. Merhum anam, pencereyi gören tarafını da koyu renk bir örtüyü raptiyelemek suretiyle kapattı ki; sol yanıydı!. Kalaylı kaplarda saklanan artık yemeklere, toz şekere, tuza, yağa hep açıktı kolları..
1975’in yaz başlangıcında rahmetli Salih Bey’in dükkanından kapımıza bir araba yanaştığında tedirginliğini tüm benliğimde hissettiğimi belirtmeliyim!. Arabanın açık kasasında bir buzdolabı, merdaneli çamaşır makinesi, televizyon ve tel dolabımız gibi bordo renkli bir çekyat vardı..
Çocuk ruhumuz televizyonun evin baş köşesine kurulmasıyla sarhoş olmuştu adeta!
Evin yükünü tek başına sırtlayan anamın da yüzü gülüyordu..
Mutfakta yaşananlar ise bambaşkaydı. Tel dolap yine aynı yerindeydi; ama kapağının açılıp kapanma sayısı bağrında sakladığı yiyecekler gibi günden güne azalıyordu!.
Sıcak bir yaz gecesi su içmek üzere mutfağa seğirttiğimde ve buzdolabının kapısını açtığımda; tel dolaba sırtımın dönük olduğunu fark ettim.. Evin teknolojik aygıtının kapağını çocuk vicdanımdan aldığım bir güçle kapattım!. Hala duran testimizin ağzına dayayıp dudaklarımı kana kana su içtim. Yanında olduğumu hatırlatan ilk ve son eylemimdi..
İlerleyen haftalarda, yıllardır mutfağımızdaki en prestijli yerini kaybetti tel dolap!
Eskiciye verilmeden önceki son durağı bahçedeki çeşmemizin yanı başıydı. Sol yanındaki örtü raptiyelerinden kurtulmuş, dalgalanıyordu.. Kapağı üst menteşeden bağımsızlığını ilan etmiş ve otuz derece kadar yerçekimine yenik düşmüştü.. Rafları bomboştu!.
Tel dolap.. Çocukluğumun, saflığımın arılığı tel dolap!.
Ninemin içine mangal közü koyduğu ütüsü gibi, soğuk kış gecelerinde kızıl tuğlalarını seyrettiğimiz sobamız gibi, düğmesini çevirdiğimizden itibaren en az iki dakika kadar ısınıp sesini öyle duyduğumuz radyomuz gibi..
Belediye otobüslerine arka kapıdan binip bilet aldığımız yıllar gibi, troleybüslerin elektrik tellerinden firar eden boynuzlarının tekrar yerine yerleştirildiği andaki sevincim gibi, servis mefhumunun ‘’ S ‘’ sinden habersiz ilkokula yürüyerek gittiğimiz günler gibi..
Beş kişilik ailemizin beton gibi sağlam çıkan sesine hasret, toprağa bizzat yatırdığım büyüklerimin anılarına hasret, siyah ve beyaz dışındaki renklere uzak televizyonumuzun aksine renkli mi renkli yaşamımıza hasret!.
Seni çok özledim ‘’ Tel Dolap ‘’…
FACEBOOK YORUMLAR