ETİK

Salim Yılmaz

Etik sözcüğünü özellikle kullandım. Hoş şeyler yazmayacağım zaten; bari başlıkta bodoslama girmeyeyim diye düşündüm!. Yoksa; iki üç seçeneğim vardı yazıya başlarken inanın. Sözcük haznem hallicedir!.
Kökenine indiğimizde Yunanca  ‘ Töre ‘ anlamına geldiğini görüyoruz. Felsefeye bulaştığımızda ( ki doğrusu da bu ) ahlak felsefesi kavramıyla karşılaşıyoruz. Özetle; neresinden bakarsanız bakın karşımıza ahlak çıkıyor..
Güven sözcüğü yazının iki ekseninden biri. En yalın ifadeyle;  korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu olarak tanımlanabilir.
Öyle iki sözcük ki; varlığıyla yoklukları ilişkiler açısından bakıldığında varla yok gibi. Siyahla beyaz gibi. Ortası mortası, grisi mrisi yok kardeşim!.
Eski Türkiye’de kurumların güvenilirlik açısından sıralamaları yapılırdı. Sakın vesayet konusuna falan girmeyelim; ordu açık ara birinci çıkardı. Halkın bakış açısı ve değerlendirme kriterleri bellidir. Askeri Birlikler tertemiz ve düzenlidir anlayışı vardı. Ta ki general rütbesindeki şarlatanların, casusların peygamber ocağının temeline dinamit koyup alçakça kalkışmaya cüret etmelerine kadar!.
Şimdi durum ne? Türk Halkı hangi kuruma güveniyor?
Güven falan yok!. Yok olmuş!. Ben demiyorum. Artı1 Araştıma Şirketinin, 2-12 Kasım 2020 tarihleri arasında 26 ilde bin 500 kişiyle gerçekleştirdiği “Türkiye Gündemi Araştırması”nın en çarpıcı sonucu; halkın % 30,6’sının hiçbir kuruma güvenmediği şeklinde. Yazık, çok yazık!.
Yazık yazık olmasına da; halkın bu tepkisi temelsiz değil ki!.
Dün görevden alınan Ticaret Bakanı hanımın kendi şirketi aracılığıyla kimi devlet kurumlarına dezenfektan satışını  ‘’ Ne var bunda!!! Ucuza da sattık üstelik ‘’ açıklamasının üzerine ne yapsaydık? Konuyu kanunen değerlendirecek bilgisi olanlar özellikle idare hukukuna hakim hukukçulardır..
Yine de; özel ilgi alanım olan hukuk konusunda birkaç cümlecik de olsa yazabilirim diye düşünüyorum.. Yanıldığımı düşündüğünüz noktalar olursa uyarmanızı ve doğrusunu bana iletmenizi özellikle istirham ediyorum!.
Her hukuk kuralı, her mahkeme kararının toplum vicdanını yüzde yüz tatmin eder diye düşünmek en hafif ifadeyle safdilliktir. Kanunların arkasından dolaşıp ‘’ Anayasayı bir kere delmekten bir şey çıkmaz. ‘’ açıklaması bana ait değildir. Merhum Özal’a aittir!. O günden bu yana da delik deşiğiz zaten!.
Tek tek isim yazarak ona buna çatmak niyetim yok. O isimlerle sonrasında ağız dalaşı yapmaya zamanım da yok!. Bir simülasyon üzerinden açıklamaya gayret edeyim..
Bendenizin fikri en başından nettir; akçeli işleri sevmem, akçeli işlere girmem!. Hukuku falan boş verin; yazının başlarındaki  ‘ Etik ‘ ve ‘ Güven ‘ kavramları şiarımdır.
Simülasyon dedik ya!. Diyelim ki Bornova’da iş insanıyım. Halim vaktim de yerinde. Genel Merkez teveccüh göstermiş aday olmuşum!. Suyun laboratuvar koşullarında 100 derecede kaynayacağının kesin olduğu gibi seçilmişim de!. Büyükşehir Belediyesi’nin ihalesinde veya doğrudan alım işinde ( Başkan seçildikten sonra imza yetkimi devrettiğim ama hala ortağı olduğum ) şirketim başarı gösteriyor ve mal/hizmet satışında bulunuyor.. Belediye Meclis oturumunda iktidar partisinin ülkenin pek az yerinde muhalefette olduğu bu mecrada kıyameti koparıyor.. Yapmayın, etmeyin!. Hukuk mukuk hiç demeyin! Sevgili lisedaşım Fatih Portakal’ın deyişiyle; aklımla dalga geçmeyin!.
Yazı yaşamımın ilkinde Meles Çayı’nın taşarak mahallemizi bastığını anlatmıştım. Benim Canım İzmir’imin değiştirilmez! kaderidir su baskınları!!! Öyle biliyorduk! Öyle biliyordum! Ta ki 1995 yılında Rusya’yı ziyaretime kadar. Kasım ayının sonlarına doğru vardığımız Kafkaslar’ın Karadeniz kıyısındaki Soçi’de 48 saat yağmurdan burnumuzu dışarıya çıkaramadığımızı hatırlarım. Sonrasında dolaştığımız cadde ve sokaklarında paçamın bile ıslanmadığını hatırlıyorum!. Bizdeki sellerden sonra yetkililer iki açıklama yaparlardı!. Ya kısa sürede normalin üzerinde yağmış ya da az ama günlerce yağmıştır!
Terbiye sınırlarımı korumaya çaba gösteriyorum.. Yoksa;  ‘’ Hayvan terli ‘’ falan da derdim, demiyorum..
Diyeceğim; aklımızla dalga geçmeyin. Lütfen…