DENİZKÖY'ün DELİSİ
Hafta içi üstümüz başımız gündeme bulanmıyor mu? Bir değil hem de; moral bozan, yaşam enerjimizi sömüren bir çok gündem maddesi yok mu? Karadeniz Bölgemizdeki selde ölüsüne veya dirisine ulaşılamayan yurttaş sayımızı kim hatırlıyor? Söyleyeyim; onbeş!. Çok değil üç gün önceki rakamdan bahsediyorum..
Antalya’da evleri yanmadığı için üzülen yurttaşlarımız ne halde acaba? Gündoğmuş belediye başkanı Mehmet Özeren’in dangalakça lakırdısından söz ediyorum elbette.. Peki ya evleriyle birlikte geçim kaynağı tarlaları ve hayvanları yananlar?
TÜİK temmuz sonu verilerini baz alarak işsizlik rakamlarını açıkladı!. 500 binin üzerinde artmış işsizler ordusu.. Sadece rakam olarak haber bültenlerinde geçen bu insanların çok büyük bir bölümü gençlerden oluşuyor yahu!.
Üç paragrafta içimizi kararttığımın ayırdındayım. E ne edeceğiz, nasıl yapacağız? Daha samimi ifadeyle; n’etçez, n’ası yapçez? Sizi bilmem de; bunca kara bulutlar arasında ben delirmeyi seçtim!.
Yaradanın ana ve babamı yönlendirmesiyle İzmir’de dünyaya gelmişim. İşin fenası ilk evladım; iki kardeşin ağabeyleri. Yüklendi mi ilk misyon? En büyük kardeşler, Deneme – Yanılma tahtasının aziz kobaylarıdırlar. O zamanlar, o tıfıllığın zirve yaptığı dönemlerde kendiniz için değil aileniz için yaşarsınız!. Haadi canım diye itiraz edenlere 1980’ler yanıtını veriyorum. Ağabeysiniz, çalışkan olmak zorundasınız, örnek olmalısınız bla bla!
Üniversite Sınavı üzerinize tuz biberdir!. Falancanın oğlu/kızı şurayı kazanmış; bilmem ne çıkacakmış, bilmem ne olacakmış.. Sizin oolan bitirince ne olacak Aysel Hanım? Rahmetli anama defalarca sorulan bu soruyla bir kez karşı karşıya kaldım. Yanıtım okulu bitirdiğimde bir hoş olacağımı söylememdi. Ayıplandım tabii!
17 yıllık İzmir yaşantımdan sonra üniversite eğitimi için İstanbul’a seğirttim. İstanbul Üniversitesi’nde ‘ Uluslararası İlişkiler ‘ okudum. Hiç sevmedim İstanbul’u! Ama hiç kimse takmadı bu durumu!. En azından isteğim dışında ömrümün dört yılını da Bizans’ta geçirdim..
Tek ders sınavı sonrasında anında İzmir’e döndüm.. Belki de en başa dönme anlamına geliyordu.. Anamın karnında değil ama yanındaydım yine. Rahat bırakmadılar! Askerlik vardı önümde.. Adıma dayatılan rollerden en keyif aldığımdı ama.. İki ay İzmir’de, beş ay Malatya’da vatan borcumu ödedim.. Malatya’yı unutmam mümkün değil.. Sabah beşte başlayan mesaim gece onbuçuk gibi bitti de o beş ay bitmek bilmedi..
Sonrasında yine kürkçü dükkanındaydım, İzmir’de.. Ekmeğimi burada kazanmaya çabaladım yıllarca.. Batı Anadolu’da fink attım yirmi yılı aşkın bir zaman diliminde. Otel odalarının verdiği bıkkınlığı anlatamam!. Halen köşe bucak kaçarım otellerden..
1967 yılının 21 Temmuzunda, bence hiçbir anlamı olmamasına rağmen Cuma sabahı İzmir’de dünyaya gelen bendeniz İzmir’i değil de nereyi sevecekti? Dokuz yıla yaklaşan Vestel serüvenimde de İzmir diye diretince kapının önüne koyverdiler şahsiyetsiz muktedirler!.
Bir türlü istediğim yerde yaşamama ve dahi yaşlanmama izin yoktu!. Oysa kırkımı aşan ben sakinlik arayışındaydım.. Pazar günü bu satırları okuyan dostlarımınki kadardı sakinlik arayışım.. Sütçü Beygiri olarak istediğim yerde yaşamak kadar masum bir istekti. Yarış Atı yaptılar!. Koşturdular, koşturdular.. İlk sakatlığımda silkeleyiverdiler yaşamlarından.. Yılkı bile değildim!. Koştum ama.. Kendi irademle, isteğimle koştuğumda geride bıraktığım yarım asır vardı ardımda..
Denizköy’deyim şimdilerde.. Buranın muhtarı var. İhtiyar Heyeti falan da var. Yolu falan olmasa da bambaşka bir ruhu var.. Çapı genişletirseniz belediye başkanı bile var bağlı olduğu ilçenin!. Kış nüfusunun 279’u aşmadığı bu köyde bir market var dostlar.. Manzarası, Kozak Yaylası’ndan ve Kaz Dağları’ndan esen müthiş hızlı ama tertemiz rüzgarları var.. 95’ten bu yana yolumu düşürdüğüm bu köyün sadece delisi yok; o makama da ben talibim!.
Bilerek ve çok isteyerek ben bu köyün delisiyim…