BAZEN
Pencereye yakın yatıyorum. Beş buçuğa doğru camın dışındaki dünya gece elbisesini sıyırıyor üzerinden.. Kaçta yatmış olursam olayım, doğruluyorum yerimden..Balkona çıktığımda; zeytinlerin yeşili ve denizin mavisi ile günaydınlaşıyorum ilkin.. Horozların yeni güne ilişkin ağdalı ötüşlerine kuşların cıvıltıları, ezan sesine Karam ve Alaca’nın ulumaları eşlik ediyor her sabah..
Soğuk süte karıştırdığım granül kahve ve sigaramın eşliğinde hemen tüm gazetelere göz gezdiriyorum önce bilgisayarda.. Diğerlerini atlatan bir gazetenin haberi varsa mutlaka ayrıntılarına bakıyorum ki; bu dönemde pek rastlanan bir durum değil! Aynı tornadan çıkmış gibi başlıklar.. Sonrasında ‘ Yazar Oku ‘ uygulamasından farklı fikir, gazete ve dünyalardan yaklaşık kırk köşe yazarının makalelerini okuyorum. Gazetelerin köye ulaşması dokuzu biraz geçiyor.. Cumhuriyet gazetesinin mürekkebi elime bulaşmazsa rahat edemem!. Kahvaltı sonrası onu da bitirince tam bir gündem canavarına dönüşüyorum.
Türk Kahvelerimizi içerken, Merih’in elindeki telefondan benimle paylaştığı haberlerin tümünden haberliyimdir yıllardır.. Kızıyor haliyle!. Aslında; ben de kızıyorum kendime. Bu durum yoruyor!
Aynı anda türü farklı üç kitap okurum.. Sahile ineceksek eğer; üçünü de alırım yanıma Cumhuriyet Gazetesiyle beraber. Kimi zaman sadece okuyarak geçer vaktim deniz kıyısında.. Eve dönünce yazma faslı başlar. Yazı taslaklarım için araştırma yapıp notlar almaya çalışırım. İleride kitaba evrilmesini istediğim iki dosyam var. Uzun uzun düşünürüm üzerlerinde. Onlara da kimi notlar alırım ileride faydalanmak üzere..
Yaz aylarında ortalama haftada bir yazıyorum iki ayrı haber portalında. Yazarken rakı içerim.. Son dönemde sadece yazarken içiyorum zaten; yani ( bu aralar ) haftada bir.. Tekle duble arası ölçüm altı santilitre gibi. Üç kadeh sonrasında yazı çıkıyor zaten ortaya. Yirmilikle bir yazı gibi! Rakı ve müzik ( sanırım ) odaklanmamı sağlıyor konuya. Kulaklık takıyorum mutlaka; dünyadan izole parmak oynatıyorum klavyede. Bu satırları yazarken Metin Kemal Kahraman’ın ‘ Deniz Koydum Adını ‘ parçası çalmakta!
‘’ Çılgın zamanlarda yaşamak bize düştü. Ölümün acımasızlığı her zamankinden beter. Gidenler, gelenler, düşünenler. Ah, zamanın sonsuzluğunu anlamayanlar!
Düştük yola; güzel şeyler bulmak umuduyla. Işıklarıyla büyük şehirler yol oldu bize. İz sürdük yalnızlığa… ‘’ İşte o çılgın zamanları yaşamak yoruyor!.
Bir buçuk aydır kuzeyindeyiz Ege’nin.. Bodrum’da Karya, Antalya’da Likya neyse buralarda Ceneviz o!. Çandarlı Kalesi’ni de Foça Kalesi’ni de inşa eden bu denizci kavim. Sıkı durun! Galata Kulesi’nin de mimarı Cenevizliler!
Antik dönemdeki adıyla Pitane’deyiz. Bizim balkondan bakınca solumuzda Corci Adası konumlanmış. Tekneyle gitmişliğim var. Abilerimiz 14. Yüzyıldan itibaren Enez’den Pitane’ye kadar Ege Denizi’nin büyük bölümünde hükümranlık sürmüşler. Serdar Reis’in anlattığına göre ‘ Corci ‘ savunma görevi yapan bir ada. Tatlı suyu var. İki kuyu açılmış tee o zamanlar. İki Bizans Şapeli, bir Roma Hamamı’nın yanı sıra 3 buçuk metre duvar kalınlığı olan ve 15 metre yükseklikte bir de dikiz kulesine sahip. Yine Serdar Reis’in yalancısıyım; adada görevli dikizci, yabancı bir gemi çakozladı mıydı Midilli tarafından duhul eden ateş yakarmış o kulede Pitane’den görsünler de tertibat alsınlar diye!
Bu yorgunluk ve bitkinlikle o zamanlarda Corci’ye beni konuşlandırsalardı nöbetçi olarak, Çandarlı Kalesi yoktu bugün kardeşim! Ebesini bellemişti düşman donanması Pitane’nin. Yoruldum lakin, yorgunum..
Nereye gidersen git beynin seninle geliyor. Oysa!.. Ağustos başı gibi Merih’in kimi kontrolleri için İzmir’e gideceğiz. Güvenilir bir beyin cerrahına rektifiye için bir iki haftalığına bırakıp dönebilseydim keşke buraya!.
Kimileri ( belki de haklı olarak ) şöyle bir tepki verebilir : Sanki yazdıklarını yüzbinler okuyor! Ne demeye yorgunsun? Ne ayaksın oolum sen?
Yanıtım mı? Var elbet!.
Yahu! Vekiller bile yoruluyor ki; yasama tatile giriyor. Asiller n’apsın! Yarından kelli pazartesiye kadar gündeme dair her şeyden kaçmaya karar verdim. ‘ Nassın? ‘ diye bile sormasın kimse lütfen!. Gazete falan göstermeyin. Su görmüş kuduz gibi tepki vermezsem namerdim..
19 aydır aynı tempoda yaşayan bir meczubun istirhamı olarak kabul edin.. Gündemden uzak iki gün iki kutu Cipram gibi gelecek, eminim..
Belki de boşuna yazdım bu kadar!. Can Baba’nın iki dörtlüğü çok daha iyi anlatacaktır debelendiğim hengameden kaçma isteğimi..
Uslu ayaklarla başlamış yolculuk
Yürünmez öyle, bazen durulur
Ve iner erenler katına yorgunluk
Kapanır sükun üzre kitaplar.
Nefeslerle sürüp giden yaşamımız
Bir su kenarına gelir durur
Ekmekten, şaraptan öte nimetler vardır
Yürünmez öyle hep, bazen susulur…
NOT: Editörden izin koparmak amacıyla yazılmamıştır.