Tarafsız Şahitlik için İlk Adımlar
Köşe yazarımız soyolog ve aile danışmanı Burcu Arslan'ın köşe yazısını ilgi ile okuyacağınızı umuyoruz. Burcu Arslan, "Tarafsız Şahitlik İçin İlk adımlar Başlıklı" köşe yazısında şu görüşlere yer veriyor:
Giderek artan bir şekilde, kendimiz ve sevdiklerimiz için endişeleniyoruz, planlarımızı hayata geçirmekte zorlanıyoruz, zamanımızın çoğunu iş için harcıyoruz ancak yine de işler yetişmiyor, beğenilmiyor, kendimizi yetersiz hissediyoruz. Aynı anda çok fazla şeyi çözmeye ya da kontrol etmeye çalışıyoruz, zorlayıcı dış faktörler de bunlara eklenince umudunu kaybetmiş ve sürekli dopdolu zihinlerle yaşamaya başlıyoruz.
Keşke elimizde bir sihirli değnek olsa ve bir anda hoşumuza gitmeyen, bizde stres yaratan tüm faktörleri bir anda yok edebilsek. Biri etkileyen her şeyi kontrol altına alabilsek. Etkilenen değil, etkileyen olabilsek. Çok iyi biliyoruz ki, hayat maalesef böyle değil. Evet, kulağa adaletsiz gelse de; değiştiremeyeceğimiz, kontrol edemeyeceğimiz, elimizde olmayan etkenlerden doğrudan etkilenen yine biz oluyoruz. Ama acaba bu etkenlere isyan ederek, etkimizin olmadığı şeylere isyan ederek gücümüzü boş yere mi harcıyoruz?
E peki ne yapalım, “kader” deyip geçelim mi? Hayır, yazgımıza boyun eğelim ve çilemizi çekelim demiyoruz. Eğer durum buysa, yani yaşadığımız hayatın bize düşen kısmında olanlar buysa, öncelikle olayları kontrol edebileceğimiz ya da kontrol edemeyeceğimiz olarak ikiye ayırmakla başlayabiliriz işe. Yağmurun yağmasını kontrol edemeyiz misal ama yanımızda şemsiye alıp almamayı kontrol edebiliriz. İkinci olarak, kontrol edemeyeceğimiz, değiştiremeyeceğimiz şeylere karşı isyan etmeyi bırakabiliriz. İsyan tutumunu bırakmayı ve başka bir tutumu seçebiliriz. Olayları değiştiremeyiz; ancak o olaya karşı takındığımız tutumu pekâlâ değiştirebiliriz. Yağmur yağmasını kontrol edemiyorsak, yağmura kızmamayı seçebilir ve şemsiyemizi alıp, gerekirse yanımıza yedek kıyafetler de alarak, yüzümüzde bir gülümseme ile dışarı çıkmayı seçebiliriz. İllaki olumlu bir tavır takınmak zorunda da değiliz. Duruma tarafsız da bakabiliriz. Aslında yağmur, milyonlarla yıldır yaptığı gibi yağıyordur ve kimseyle bir alıp veremediği yoktur.
Gün içerisinde yaşadıklarımızı, gördüklerimizi buna benzer tarafsız bir tutumla değerlendirmek, hayatımızdaki olumsuz diye adlandırdığımız çoğu şeyin, aslında bizim yorumlamamız olduğunu gösterecek bize. Olan şeyleri, tüm yargılarımızı bir kenara bırakarak, iyi, kötü çirkin, berbat gibi yargılar, sıfatlar eklemeden, olanları sadece olduğu gibi tarafsızca görmekten bahsediyoruz. Kolay gibi görünür; ancak oldukça zordur bu ilk adımı atmak. Örneğin, sokakta yürürken bir gül gördünüz diyelim. Onun sadece bir gül olarak görmekten bahsediyoruz. Sadece rengi ve büyüklüğü gibi somut ve ölçülebilir özellikleriyle. O güle dair hislerinizi, yargılarınızı dâhil etmeden, o gülün sadece rengini ve boyutunu görerek, o gülü tarafsız bir gözle izlemek… “Ne kadar da güzelmiş, acaba kim dikmiş bu gülü, çok emek vermiştir kesin, ah her gülün de dikeni olur, her güzellikte bir zorluk vardır, kesin arılar hep bu güle geliyordur” gibi gördüğünüzün ardındaki yorumları bırakarak o güle bakmak ve geçmek. Aynı şeyi kötü diye adlandırdığınız bir başka şey için de düşünebilirsiniz. Örneğin sevdiğiniz birisini aradınız ve telefonu açmadı. Aslında olan şey, o ana ona ulaşamamış olmanızdır. “Kesin başına bir şey geldi, artık beni sevmiyor, beni ihmal ediyor, benden intikam alıyor” gibi olumsuz yargılar eklemeden durumu olduğu haliyle kabul edebilirsiniz. O anda olan şey sadece telefonunuzun açılmaması, gerisi sizin yorumlamanızdır.
Hayatınızda olan biten her şeyi yargısız ve tarafsız bir biçimde izlemeye böyle küçük adımlarla başlarsanız, aslında iyi, kötü diye belirttiğiniz her şeyin sizin zihninizin yargıları olduğunu göreceksiniz. Her zaman yürüdüğünüz yolda sanki ilk kez yürüyormuş gibi yaparak, çevrenizde gördüklerinizi hiçbir yargı içermeden tanımlayarak başlayabilirsiniz mesela. Yolda yürürken bir taş göreceksiniz ve “gri bir taş” diyeceksiniz örneğin, “bunu kim yolun ortasına koymuş, ya biri takılıp düşerse” demeden o gri taşı görüp geçeceksiniz. Hemen sonra konuşan iki genci göreceksiniz. Taşı olduğu yerde bırakıp, “iki genç kişi sohbet ediyor” diyeceksiniz, birinin üzerinde kırmızı tişört var, diğeri ise mavi etek giymiş. Sonra onları da bırakıp başka bir şeye geçeceksiniz. Nehirde akıp giden yapraklar gibi, bir düşünce gelecek, diğeri gidecek ve siz anlam yüklemeden o yol boyunca yürüyeceksiniz.
Çok basit görünen zor bir deneyimdir, düşüncelere dalmadan tarafsız bir şekilde şahit olmak. Oyun gibi düşünebilirsiniz, zamanla tüm bakış açınızı değiştirecek, küçücük şeylerle başlayan ve hayata yargısız ve daha sakin kalarak bakmanıza yol açacak bir oyun…
Denemeye değer, ne dersiniz?
Bir sonraki yazımızda, gündelik hayatta bizde stres yaratan durumlarla baş edebilmek için ipuçlarıyla sizlerle bir arada olacağız.
Şimdiden keyifli okumalar dileriz.