Perihan Sarı'dan Bornova Gündem'e özel açıklamalar
CHP ve DİSK'te önemli görevlerde bulunan Perihan Sarı, CHP'nin uzun bir süredir kimlik sorunu yaşadığını, Deniz Baykal döneminde başlayan bu arayışın sonlanmadığını söyledi.
Perihan Sarı, Bornova Gündem Köşe Yazarı Salim Yılmaz'ın sorularını yanıtladı. DİSK'te genel sekreter yardımcılığı görevi yaptığını, ardından CHP'de siyasete girdiğini, Parti Meclisi üyeliği, parti içi eğitimden sorumlu genel başkan yardımcısı olarak görev yaptığını hatırlatan Perihan Sarı, 2014 yılı Mayıs ayında görevden alındığını, daha sonra partide herhangi bir görev almak istemediğini vurguladı.
Toplumsal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TESAV) başkan vekilliği görevini sürdürdüğünü, zaman zaman, parti içinde daha iyi bir yapılanma arayışı içinde olan bazı gruplarla bir araya geldiğini belirten Sarı, şunları söyledi:
''Siyaset, sorumlu yurttaş olarak her alanda gerçekleştirilecek bir uğraş. Bazı dernek ve Vakıflarda üstlendiğim sorumlulukların gereğini yapmaya ve sosyal medyada yer alan platformlarda etkin olmaya çalışıyorum. Dilimizdeki en güzel ve tanımladığı kavramı en iyi biçimlendiren sözcüklerden biri emek-li. Emeği olan, emek biriktirmiş olan. Toplumsal alanda, toplumsal roller üstlenirken kimi zaman geride durmak da gerekli. Böylece, genç ve dinamik unsurlara yer açmanın toplumsal ilerlemeye, kurumsal gelişmeye katkı yapacağını düşünüyorum. Ayrıca, yaşamın tüm alanını, toplumsal bir misyonla doldurmak olanaklı değil. Özel yaşantıyı ve en yakınlara zaman ayırmak gerekliliğini de önemsiyorum. Bu yüzden, emek biriktirmiş, birikimi olan bir yurttaş, eş, anne, anneanne olarak, uğraş edindiğim etkinliklere zaman ayırarak; gerektiğinde ve istendiğinde katkı vermeye hazır olarak, ilgi ve uzmanlık alanımda katkı vererek yaşamımı sürdürmeyi tercih ediyorum.''
-''Kendini solda konumlandırmış bir CHP’ye gereksinim var''
Soru: Uzunca bir dönemdir yüzde 20 - 25 bandında çakılı kalan bir CHP var. Parti bu sarmaldan nasıl çıkabilir? Ya da çıkabilir mi?
Cevap: ''Türkiye’de siyaset ilginç bir matematik zemine oturdu. Siyasal partiler, dayandıkları toplumsal kesimlerin izdüşümü ile orantılı bir temsil yansıtıyor. Ülkedeki hızlı toplumsal değişimin, hala gelişmiş siyasal ve toplumsal bir yapı ortaya çıkaramadığını, kentli değerleri özümsemiş bir sosyolojik tabanın oluşumu yönünde bir devinimin sürdüğünü düşünüyorum. Henüz olgunlaşmamış, arayış içinde bir toplum söz konusu. Tarihsel süreçte, olgun ve gelişkin bir toplum olma niyeti ve yönelimi, özellikle siyasal İslamcı gelenek tarafından sürekli engelleniyor.
CHP, uzun bir süredir bir kimlik sorunu yaşıyor. Sayın Baykal döneminde başlayan bu arayış sonlanmadı. Partinin tarihsel ve kurumsal kimliğinin, kurucu parti olma misyonunun, 60’lı yıllarda edinilen sosyal demokrat değerlerin tutarlı bir sentezi hala yapılamadı. Toplumsal yapıda yaygın olan, CHP’nin kimliği ile çatıştığı düşünülen, gerçekte CHP’yi kendisi yapan değerler her karşılaşmada, hızla terk ediliyor, bulanıklaştırılıyor. Sürekli yinelenen bu tutum, parti ideolojisini de belirsizleştiriyor. Oysa, değişen ve yön bulmaya çalışan toplumsal yapıya önderlik edecek bir siyasal özne gerekli. Toplumsal katmanları, eski ve arkaik yaklaşımlarla sağa çeken tutucu kesimlere karşı, kentli değerleri savunan ve emek ekseninde kurgulanmış bir politika ve söylem benimsemiş, kendini solda konumlandırmış bir CHP’ye gereksinim var. Demokrasi, çağdaş değerleri içselleştirmiş bir toplumsal tabanda var olur. Demokrasi yalnızca seçim ve sandık demek değildir. Demokratik değerleri talep edecek bir topluma, ancak sol değerleri savunan bir parti öncülük edebilir.''
CHP’nin bu bandı aşmasının kolay olmayacağını belirten Sarı, şöyle devam etti:
''CHP’nin salt kendi oylarını artırmak için bir strateji izlediğini de sanmıyorum. Amaç, bir süre daha Millet İttifakının oylarını, Cumhur İttifakının önünde olacak biçimde korumak. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden kaynaklanan, seçim sisteminin dayattığı bir pratiğe karşılık gelen ittifaklar kurmanın ise sürekliliğinin olmayacağını ve sadece CHP değil, diğer siyasal partiler için de zaman içinde farklı sorunlar yaratacağını sanıyorum. Yerel seçimlerde elde edilen başarı, özgün ve çok boyutlu bir çözümleme gerektiriyor bana göre. AKP karşıtlığı sonucu, halkın sorumlu ve “had bildirme” niyetli yaklaşımı, CHP’nin de yararlandığı bir sonuç.
Bu yüzden, CHP’nin oy oranını artırmak ve iktidar olmak yolundaki stratejisinin en etkin toplumsal kesimlere, emekçilere, köylülere, kadın ve gençlere yönelmesi gerek. “Taşeron işçileri”, “Konut Kapıcıları”, “Kamyon Şoförleri”, “Kahveci Esnafı” gibi, toplumsal kesimleri parçalayan, yapay ve eklektik bir biçimde kategorize eden bir söylemden kaçınarak; “kamulaştırma” söylemi yükseldiğinde, sermayeden gelen tepkiden ürküp geri adım atmadan, “kediye, kedi demek gerekir” kuralını benimseyerek, korkmadan kavramları yerli yerinde kullanarak, altını ve içini doldurarak davranması gerekir. Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı için demokratik değerlere ulaşma hedefi koyan ve “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracak” olan CHP, koşulsuz, net, açık bir toplumsal çizgi benimsemeli ve ödünsüz izlemelidir.''
-Muharrem İnce ve ''Memleket Hareketi''
Perihan Sarı, Muharrem İnce önderliğinde kurulan ''Memleket Hareketi''nin siyaset yelpazesinde güçlü bir figür olup olamayacağı yönündeki bir soruya, ''Siyasal tarihimizde benzerlerini daha önce gördüğümüz bir durumu yinelemek ve yeni bir örnek oluşturmaktan başka bir işlevi olacağını sanmıyorum'' cevabını verdi.
-Perihan Sarı'yı etkileyen 5 kitap
Soru: ''İyi bir okur olduğunuzu tahmin etmek zor değil. Sosyal Medyada yazılarımla ilgili beğeni ve desteklerinizden de biliyorum. Sizi en çok etkileyen beş kitabı okurlarımız için paylaşabilir misiniz?
Cevap: ''Sosyal medyadaki yazılarınızı, küçük öykülerinizi, özyaşam öyküsü tadındaki denemelerinizi keyifle okuyorum. İçtenliği, yaşanmışlığı, gözleme dayalı betimlemeleri, insan sevgisini ve mizahı harmanlayan yazılarınız gerçekten çok özgün ve değerli. Dilerim, üretkenliğiniz sürer ve yayınlandığında daha çok keyif alacağımız ürünler ortaya çıkar. Herkes gibi ben de dünya ve ülke yazarlarının klasik olmuş birçok yapıtını okudum. Ama yazın dünyası çok üretken bir alan. Klasik yapıtların dışında günümüz yazarlarını da izleyerek okumaya çalışıyorum. İlhan Berk, Oruç Aruoba, Bilge Karasu, Ahmet Ümit, Amin Maulouf, Paul Auster hemen tüm kitaplarını beğenerek okuduğum yazarlar. Gürsel Korat’ın tüm kitaplarını çok etkileyici ve değerli buluyorum. Tüm kitaplarının farklı bir tadı, her kitabın ayrı bir karakteri var. O yüzden beş kitap önerimi Gürsel Korat’ın yapıtlarından yana kullanıyorum. Unutkan Ayna başta olmak üzere, Zaman Yeli, Ay Şarkısı, Kalenderiye, Güvercine Ağıt. Diğer kitaplarını da hararetle öneriyorum.''
-Salgın Dönemi
Soru: ''Salgın koşullarında nasıl yaşıyorsunuz? Biraz bahsedebilir misiniz''
Cevap: ''Söyleşi davetiniz için teşekkür ederim. Salgın koşullarında, dışarıya açılmamı sağlayan bir fırsat yarattığınız için. Salgın, dünyadaki tüm insanlarda olduğu gibi bizlere de korku, tedirginlik, yılgınlık, belirsizlik gibi olumsuz duygular yansıtıyor. Günler, birbirini izleyen sıradanlık ve sıkıcılıkla geçiyor. Her olağan ya da olağanüstü dönemde olduğu gibi bir süre sonra, yaşantı tek düze bir nitelik kazanıyor. Salgının yarattığı yıkım ve alınan önlemlerin yetersizliği üzüntü ve öfke yaratıyor. İktidarın ekonomi ve yurttaşlarının sağlığı arasındaki seçimde, ekonomiyi önceleyen yaklaşımı ne yazık ki, kayıplarımızın sayısında artışa neden oluyor. Yıllardır süren savurganlık, sosyal devleti etkin kılacak kaynakları tükettiğinden halkımız salgın karşısında çaresiz ve yalnız. Salgın sınıfsal bir nitelik kazanmış durumda. En çok can kaybı sağlık çalışanları ve emekçiler arasında. Bu büyük bir eşitsizlik ve haksızlık. Ama ne yazık ki, tek adamın tüm bilimsel seçenekleri dışlayarak, keyfi, bilim dışı yöntemler ve palyatif önlemlerle geçiştirmeye çalıştığı; halka kadercilik ve “takdir”e rıza dayattığı koşulları yaşıyoruz. Bu süreçte, ulusal düzeyde yaşadığımız kötü yönetim yanında, tüm dünyada içinde bulunduğumuz sistemin doğasından kaynaklı bir başka sorun daha var. Bilim insanları, insanlığın bilimsel birikimlerinden yararlanarak çok kısa sürede aşı üretimi gerçekleştirdiler. Ama aşıya erişim kapitalist sistemin dayattığı kurallara, belirlediği koşullara göre olanaklı. Daha doğrusu yoksullar için neredeyse olanaksız. Aşı üretimindeki mülkiyet ve patent hakları, üretimin gerçekleşeceği kompleks yapıların sınırlılığı, üretimdeki kapasite sorunu, giderek bir “aşı milliyetçiliği” oluşmasına ve aşıya erişimde yoksul ülkelerden yana bir eşitsizliğe neden oluyor. Varsıl ülkeler, aşı stoku yaparken, yoksul ülkeler yurttaşlarını koruyamıyor.
Bu arada, salgın koşullarında kapitalist sistemin, aksayan yanlarının onarımı ile ilgili bir fırsatın da kullanıldığını ve yakın gelecekte toplumsal yaşam, çalışma yaşamı ve ekonomik yaşamla ilgili yeni bir çok modelin bu süreçte sınanarak, belirsiz bir geleceğin kurgulandığını düşünüyorum.
Kısaca, salgın koşullarında bugünü ruh ve beden sağlığımızı koruyarak geçiştirmeye çalışarak, “hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” açık olan bir geleceğe ulaşmaya çalışıyoruz.''
-''İzmir ve Bornova'ya mesaj''
Soru: ''Son olarak İzmir ve Bornova'ya mesajınızı almak isteriz.''
Cevap: ''İzmir, ülkemizin en özgün, en özgür kenti. Hepimiz için özel bir anlamı ve değeri var. Bir kadın kenti. Bu seçkin ve çağdaş değerleri yaratıp koruyan, kentlerine güzellik katan tüm İzmirlilere ve Bornova’ya selam ve sevgilerimi iletiyorum. Dilerim, tüm ülkeyi İzmir yaparız.''